Ayışığı altında bulmuşlardı kıyıyı, taşlıktı kıyı
Ay aydınlıktı, deniz lacivert bir çırpınışla uzayıp gidiyordu
Ak kayaların altında gölgeler vardı, bademler vardı
Bademler çiçek açmaya durmuşlardı hepbirden
Boz bir ot tutamı vardı kayaların dibinde
Gövermeye yeltenen kekiklere basmışlardı hep birlikte
Hepbirlikte gelmişlerdi Drahya’ya uzaklardan
Ermiş birinin türbesini anımsıyorlardı Makri’den
Makri’de bırakmışlardı birkaç ölülerini
Babaları erememişti kimilerinin kıyıya
Uzakta yeşil dağlar anımsıyorlardı karlı
Develerin soluğunu getirmişlerdi gece vakti
Soluklanıyordu develeri, çulları çuvallarıyla
Bir kaç çocuk ağladı kundaklarında
Uzun boyluydular bir kökten gelen
Yularları bırakıp denizi seyrettiler öylece
Ayaydınlıktı, ortalık aydınlıktı, deniz yakındı
Kararan kaleler var gibiydi adalarda
Adaların varolduğunu bile bile gelmişlerdi
Kıyıdan ötede büyük bir başka ada daha vardı
Doktorlar varmış, hastaneler varmış orada
Ne bilsinlerdi hastalığı, diriliği bilirlerdi
Bir ölümü bilirlerdi, bir doğumu bilirlerdi
Kıyıya indi biri, içilecek su gibi geldi deniz
Elini batırdı lacivert suya, ak köpüklere
Alnına sürdü, Drahya’ya ilk dokunuştu bu
Develer soluklandılar hep birlikte
Uzun boyunlarını çevirdiler denize doğru
Baktılar onlar da ayaydınlık sulara
Ak kayalara, kızıl topraklı yamaçlara
İlk dokunuşla Drahya açıldı böylelikle
Deniz açıldı, Bosporani toprağı açıldı
İndiler kıyıya birer birer, baktılar suya
Su köpürdü ayışığında, çoğaldı kayalara vurdu
Ay vurdu ışığıyla kayalara, tuz koktu
Gece bitti sabah oldu, Drahya kapılarında
Su buldular bir azmakbaşında
Su acı geldi sonra avuçlarıyla alıp
Sürdüler yüzlerine, kulak arkalarına
Alınları akpaktı gelenlerin, erkeklerin
Büyük kulaklarıyla duydular denizin sesini
Durup dinlediler lodostan gelen esgini..