Monday, May 6, 2013

Sakız adasında paskalya yemekleri Sakız adası, gece yarısı çan sesleri ile İsa’nın dirilişini kutladı. Bu arada yemekler yapıldı, oğlaklar kızartıldı ve en iyi içecekler çıkarıldı sofralara. Ben de adanın despotunun misafiri olarak kuleye çağrılıydım. Gubernatores heyeti, podestas ve despot ile görkemli bir Pazar yemeği yedik. Nereden başlayacağımı bilemiyorum. Öncelik şarapta. Özel olarak Kampos bölgesinden şeftali çekirdeği gibi buruk tadlı, güneşte bir hafta bekletildikten sonra sıkılan bir şarabı tattık. Buğulu, buğudan da öte bulanık bir kırmızı şarap bu. İtalyanlar’dan kalma bir kuyunun içinde gün ışığı görmeksizin özel şişelerde saklanan ve günlerce ayazı içmiş, son derece serinletici ve tatlı şarap inanılmazdı. Tadının özelliği tarifsiz. Yalnızca beş yüz şişe üretilen bu şarap, Paskalya için açıldı. Bu ayrıcalığı sağlayan despota ne kadar teşekkür etsem azdır. İçinde badem olan üzüm şırası-tereyağ zeminli kurabiyeler ile bu şarap ziyafetinin ardından sofraya geçildi. Bursa ipeklisi sofra, kulenin büyük odasında kurulmuştu. Gümüşle yaldızlı bakır sahanlarla yemek servis edildi. Adanın kekliklerinden yapılma içi taze baklanın da içi ile doldurulmuş, fırında buğulandıktan sonra bütünü ile tereyağından geçirilmiş kekliklerin dip tadı olan sarımsak buram buram kokuttu ortalığı. Altlık olarak ince kıyılmış arap saçı ile yapılmış sakızlı pilav başka bir koku ve tat katmanıydı. Orta çağdan kalma kocaman kaşıklar pilav için en uygun ölçüde olduklarından açılmış iştahlara hizmet ettiler. Despot efendinin kocaman akik yüzüğü yemek boyunca parladı durdu. Çünkü pencereden giren ışık yerdeki beyaz-gri malta taşlarından doğrudan yüzüğe yansıyor gibiydi. Arkasından sıra oğlak fırındaya geldi. Büyük bir tepsi üzerinde gelen oğlağın karnı labada yaprağı ile sarılmış peynir küpleri ile doluydu. Balla karamelize edilmiş iri soğanlarla birlikte karnına dikilmişti oğlağın. Despot büyük bir bıçak ve çatal ile servis yaptı. Bir ara dizlerime koyduğum ipekli peçete-peşkir yere kayıp düştü. Ama önümdeki tabaktaki karışım, çıtır bir kabukla kaplı oğlak, iyice mayışmış peynir ve karamelize soğanlar arpa ekmeğine karışınca; ağızda ekmeğin bir dönüşüyle som tuzlu arpa tadı, ikinci dönüşte de kendileri olarak aklımı başımdan aldılar. Adada güzel su olmadığı için limon suyu ile kırılmış su içerek bu sahneyi tamamlayabildim. Despot lavta çaldırdı o sıra. Lavtacı Ortaçağ ilahileri söyledi:Hristos anesti ek nekron.. Gerisi kubbedeki yansıma olarak kaldı aklımda. Ardından, kuyuda soğutulmuş erikle damak cilası yaparak pencere kıyılarına çekildik. Kitapların yeni farkına varmıştım ki ince bir irmik hamuruna konmuş ceviz, badem, tarçın ve üzüm şırası ile yapılma çörekler geldi. Kadehlerimizin içindeki çörekler kaşıkla yenecek tarzda idiler ve sonunda en altta konyak tadına vardık. İpekli peşkirlerimiz dizlerimizde iken despot, büyük bir leğen ibrik gezdirdi. Parmaklarımızı yıkadık ve sonra kitaplığa geçtik. Duvarda Vrondados köyünden bir kaptanın haritası asılıydı. Kitapların arasında duran Türkçe elyazmalara baktım. Bir yemek risalesi dikkatimi çekti. İkonaların asık yüzleri güler gibi olmuştu. Kahvelerimizi mastika ile içtik. Kahvenin yapıldığı mangal kitaplığa getirildiği için despot tedirgindi. Mangaldan çıkan günlük tütsüsü dumanı ile hoşça vakit geçirdik. Gubernatoresler erken ayrıldılar. Bende yanımda getirdiğim Ödemiş tulumundan sözettim. Despot tiryakisi yaptığımı söyleyerek teşekkür etti. Bir kutu kuru inciri despota takdim ettim ve ben de teşekkürlerimi sundum. Hava hafif bir poyrazdı. Adadan ayrıldık ve Çeşme’ye geçtik