Wednesday, June 6, 2012

Tralleis/Traldeis

Aydın kentinin tarihsel atası Tralleis öreninin günümüze dek elde edilmiş bulgularla ve bilgilerle yeniden gözden geçirilmesi ve bilinç yenilenmesi yaratılması aşağıdaki yazının hedefidir. Tralleis’in bir önceki yerleşim alanı Dedekuyusu höyüğü, kentin yüksekteki konumuna göre iki çay arasındaki aşağıda, ova düzleminde yeralmaktadır. Kemer çayı ve Kızıldere arasındaki bu düzlemin iskan tarihinin ortalama Neolitik çağa dek inmesi beklenebilir. Ancak höyükteki yüzey buluntuları bu dönemi henüz doğrulamamıştır. Gediz vadisinde olduğu gibi; Konya ovasındaki Çatalhöyük’le ana verileri belirlenmiş Neolitik kültürün Göller Yöresi üstünden “Orta Batı Anadolu”ya ulaşması gibi bir etkileşim, Menderes vadisi için de benimsenebilir. Ege’yi ortadan kesen Gediz ırmağı boyunca sözkonusu ilişkinin kazılar yoluyla kanıtlarının artırılması sürmektedir. Ulucak/Kemalpaşa, Ege Gübre/Aliağa ve Yeşilova/Bornova yerleşimlerinde kazı yoluyla elde edilen Neolitik dönem bilgisi ile zaman ölçümlemeleri, yüzey bulgularıyla tanınan Nemrut/Kemalpaşa ile kazısı son anda yapılamamış Gavurtepe/Alaşehir höyüklerinin öngörüleri bu ilişkiyi tanımlamada kullanılmaktadır. Ortalama Geç Kalkolitik-Tunç çağı yoğunluklu Dedekuyusu yerleşiminin su kaynaklarına değil ama su akarlarına yakın kurulmuş olması dışında çevresel etkiler açısından konumunu irdelemek şimdilik eksik bilgilerle olanaksızdır. Höyük, Kuşadası-Davutlar, kuzeybatıda Ephesos üzerinden kıyı dünyasına yönelen yolların üzerindedir. Söke önündeki şimdiki ovanın eskiden derin bir körfez yapması ve Germencik altına dek Aydın dağları ile Beşparmak dağları arasına sokulması; böylelikle de kuzey Ege ile güneyi arasında doğal bir engel yaratması bilgisi; yerleşim noktası olarak höyüğün Menderes vadisinin kuzey kıyısını izleyen doğal, zorunlu yol seçeneğinin üstünde bulunacağını açıklar. Miletos’taki İÖ 16.-14 yüzyıl aralığından üretiminin %95’i yerli seramik olan, Minos yerleşiminin etkilerinin bu küçük höyükte beklenmesi öngörülebilir Aynı biçimde bölgenin derinliklerinde Aphrodisias’a dek sokulan Myken seramiği serpintisinin İÖ 14.-11. yüzyıl aralığı için höyükte elegeçen birkaç bulgu ile varlığı doğrulanırsa da surlu ve kentleşmiş bir yerleşimle karşılık bulması söz konusu değildir. Dedekuyusu höyüğünün siyasal bir güç içermediği kanısını bir Hitit kralının ağzından yazılmış Ahhiyawa ülkesini betimleyen metin olan Tawagalawa metnini yorumladığımızda da yineliyebiliriz. Yaklaşık İÖ 1250 sularındaki Millawanda seferi, Çine çayı vadisinden aşağıya doğru İyalanti ülkesi üzerinden yapılmıştır. Buradaki kentleri ve kaleleri yıkan Hitit kralı, Atriia adlı bölgeyi alıkoyar ve Bafa gölü kıyısından Millawanda/Miletos’a ulaşır. Metinde saray yazmanlarının sıradan bir okur kulağı için kolay anlaşılır olmayan bir ifade türü ile yazdıkları, hatta bölük pörçük bir anlatım kullandıkları halde ovanın başında, Çine çayı/Marsyas girişinde büyük bir yerleşim, kale engeli anılmaz. Tawagalawa metni, genel olarak Menderes ovasının batı ucunun doğal bir engel olduğunu, Millawanda’nın deniz aşırı konumunu göstermesi açısından önemlidir. Böylelikle Hitit seferi karadan, Karya içlerinden dolaşarak gerçekleşmiştir. Kimi araştırmacılar, kralın yolu üstündeki Karya İdrias’ı/Stratonikeia ile eşleştirilmesi daha sağlıklı olacak Atriia’yı Tralleis olarak önermektedirler. Üstüne gidilen Millawanda, Hititler tarafından Ahhiyawa diye anılan güçlü bir ülkedir, yöneticisi Tawagalawa adının Yunanca karşılığı olarak Eteokles olduğu sanılmaktadır. Hitit kralı Tudhaliya I’in çivi yazısı içeren bir Myken kılıcının Hattuşa’da bulunması ile Miletos’ta Hitit başlığı betimli bir Myken seramik parçasının elde edilmesi gibi karşılıklı kanıtlar bir bakıma denizaşırı sayılan Millawanda/Miletos çevresinin bilgilerini günümüzde genişletmektedir. Dedekuyu höyüğü genel strateji açısından bakıldığında Çine çayı içindeki İyalanti/Alinda ve Waliwanda/Alabanda ile karşılaştırılamayacak denli zayıf bir noktadır. Üstelik son yıllarda keşfedilen Mira prensi Kupanta Kuruntiya’nın bir kaya yüzeyindeki Hieroglyph mührü göstermiştir ki İÖ II. Bin ikinci yarısında Çine çayı vadisinin dağları, Beşparmaklar demir yatakları bakımından keşfedilmiştir. Karpuzlu ile Selimiye arasındaki Sakarkaya geçidinin güneyindeki Suratkaya, yol üstü olmayan derin bir noktadır ve çevrede Mira prensinin genç oğlu Pahimaradu’yu burada bulunmaya itecek tek şey yeni bir stratejik metal olarak güçlenmekte olan demirden başka bir şey değildir. Tunç çağının sonlanışına doğru Hitit saraylarının demir bilgisini sakladıkları anlaşılırsa demir yatakları bakımından Beşparmak dağlarına yönelmiş ilginin anlamı çözülebilir. İÖ 13. yüzyıldaki bu görünümün içinde höyük dışında Tralleis düzleminde daha farklı, surla güçlendirilmiş bir yerleşim olasılığı yine de denenmeye değecek bir öngörüdür. Louvre Müzesi’ne Aydın’dan bulunmuştur notu ile ulaşan bir mühre bakılırsa ve de bölgede sürüp giden keşiflerin öngörüsüyle Aydın gibi bir topoğrafik noktada İÖ II. bin bulgularının “elegeçmesi” beklenebilir. Tralleis örenine yeniden bakarsak, burası aslında Ephesos’tan gelen yolun üstünde, ovaya doğru uzanmış bir doğal engeldir aslında. Strabon’un demesiyle bir trapeza/ masa biçimli bir yükseltidir (Geographika, Kitap XIV, I-42). Doğudan bakıldığında bu kez Kepez yükseltisi, batı ufkunu kesen bir engeldir. Güneyden bakıldığında ise iki yükseltinin ovanın üstünde ne denli elverişli, kıyıları savunma açısından doğal olanaklar yaratmış, elegeçmez bir yer olduğu etki biçiminde benimsenir. Bu düzlemlerin batıda olanı Tralleis örenini içermesi bakımından öncelikler ve olanaklar açısından seçilmiştir. Bir kere alan olarak Kepez’e göre batıdaki düzlem daha geniştir. Aydın dağlarına değme noktası olmadığı için bağımsız bir ada gibidir. Kuzey ucunun Akropolis diye bir yükselti oluşturması kentleşme topoğrafyası açısından önemlidir. Su kaynaklarının bu düzleme iletimi de zaman içinde gerçekleşecek ve kent Erken Roma döneminden başlayarak akarsuya batı parçası topografik özellikleriyle daha kolay kavuşacaktır. Türkçe’deki en güzel tanım olan Kepez, ki böyle düzlüklerin sözcük olarak tam karşılığı budur; batı düzlemi kadar yerleşime elverişli değildir oysa. Sonuçta batı düzlemi, şimdiki adlandırmalarıyla Üçgözler, Topyatağı, Kızlarkulesi düzlemi bize bir yerleşim başangıcı tarihi vermelidir. Dr. Rafet Dinç’in kazı yoluyla elde ettiği bulgulara göre Akropolis, İÖ 8. yüzyılı karşılayan seramik vermiştir. Aşağıdaki Dedekuyusu ile Tralleis’teki yerleşim başlangıcı varsayılacak İÖ 8. yüzyıl, standart tanımlamaya göre Geometrik dönem arasındaki 300 yıllık zaman diliminin kapatılması için neresi önem kazanabilir? Höyükte Myken dönemi birkaç seramik bulgu ile temsil edilebiliyor. Oysa Troya VI –i katmanı diye yeni bir tanımı oluşan evrenin sakinleri olan ve kenti yıkımla elegeçirdikleri bilinen, Tuna ırmağı altındaki ülkeden geldikleri tanımlanan insanlar, Trakyalılar; Ege’de nereye dek ilerlediler? Mykale dağının engelleyici özelliği ve arkasında derin bir körfezin varlığı, dağa dek inen göç ya da etki süreçlerinin sınırı gibi gözükmektedir. Troya I’i yaratan “Deniz Kültürü” etkisinin sınırının Mykale olduğu buluntu gözlemleri ile beslenmiş bir savdır. Balkanlar’dan Boğazı aşarak ilerlemiş “Deniz Kültürü”, Troya I yerleşiminin yeni kültür kimliğini oluşturduktan sonra göç dalgası biçiminde Orta batı Ege’ye ulaşmıştır. Aynı biçimde Troya VI-i katmanı üstünden bir insan akımının İÖ 1180 sularında Mykale’ye dek inmiş olması ve doğuya yönelerek boş bir alana ya da küçük bir höyükle temsil olunan bir tarımsal toprağa egemen olması ilginç bir varsayım olabilir. Burada Tralleis kentinin tüm zamanlar boyunca bir Trakya kabile adı taşıması ile sözkosu kuram desteklenebilir. Arkeolojik bulgu açısından Trakya kökenli kaba seramik gözlemleri Troya VI-i katmanından ötede, aşağılarda Panaztepe çevresinde de belirmekte, bu göç evresinin ya da bilinen adıyla “Karanlık Çağ”ın gömü alanından sözedilmektedir. Metropolis yakınlarındaki Bademgediği kalesinde de bu türde ıslak elle sıvazlanarak dekore edilmiş, üstlerinde yapıştırılmış parmak baskılı bantlar bulunan ve de elde üretilmiş kaba seramikler bulunmuştur. Balkanlar’da Tuna altı ve üstünde geniş bir alanda bilinen bu kültürler, batıda Aksios/Vardar ovasından da aşağılara dek Yunan kıtasına yayılmışlardır. Aydın’da beklenebilecek buluntu türü tümülüslerden gelebilir. Tralleis kentinin karşı sırtında, Kepez’in batı kıyısında yeralan bir dizi tümülüsün, Hellenistik olanlarının ayırdedilerek kazılarının yapılması yoluyla bu göç dalgasının kanıtlarına erişilebilir. Ülkemizde yapılan kazılarla, Trakya bölgesinde tümülüslerden Trak üretimi seramikler elde edilmişlerdir ve bunlar kaba görünümleriyle özel bir evreye ilişkin etnik üretim biçimlerini yeterince duyurmaktadırlar. Klasik tanımlamaya göre Yunan Arkaik çağında Tralleis şimdilik yalnızca bir buluntu ile bilinmektedir (Resim:1). Louvre Müzesi’ne ulaşmış bulunan Rodos tarzı bir elektron takının bildirdiği ne olabilir? Bir mezar buluntusu olması beklenen bu takı, Ekrem Akurgal tarafından belirlenmiş ve yayınlanmıştır. Bu evrenin başka hiç bir veri ile desteklenmesi şimdilik söz konusu değildir. Tralleis kentinin öteki Yunan kolonileri gibi ya eski Arzawa dil havuzundan ya da Yunanca’nın açık anlamlı köklerinden gelme bir yer adı olmadığı açıktır. Tralleis’in bir kabile düzeyinde oluşunu İÖ 4. yüzyılda bildiren en önemli kanıt bir steldir. Paris’te Cabinet des Medailles’te korunan yazıta göre Persler adına bölgenin yöneticisi olan Hekatomnos hanedanından İdrieus (İÖ 350-344) kent yerine “Traldeis” adlı insan topluluğuna seslenmeyi yeğlemiştir. Yine yazıta göre bu evrede kentte bir Dionysos kutsal alanının varlığı ortaya çıkmaktadır. İÖ 5. yüzyılda Pers egemenliği altındaki Batı Anadolu dünyasına yapılan Yunanlı önderlerin kurtarıcı seferleri ile Tralleis kendini stratejik konumuyla göstermeye başlar. Spartalı Thibron’un başarısız seferi, çok önemli olmasa da Ispartalı Agesilaos’un seferi ile Tralleis’in adı anılmadan da çevresi tarihsel metinlerde yeralır. Ksenophon’un metninde (Yunan Tarihi, III. Kitap II-19) anlattığı gibi Derkylidas’ın seferi sırasında Leukophrys/Magnesia önlerinde çatışan iki ordudan Persler, Tralleis kentine çekilmeyi yeğlerler. Persler, Sardes merkezli eylemlerinde Tmolos/Bozdağ üstünden geçen bir yolu kullanmaktadırlar. Ephesos’a ulaşan bu yolun bir kolu da Uzgur dağındaki bir kalenin koruduğu Menderes Magnasiası’na ulaşan dağ geçididir. Persler Tmolos üstünde Keltepe adlı yerde bir tetrapyrgos’a/dört kuleli kaleye sahip olduklarına göre ve Uzgur dağından bir strategos’un/komutan Gamersos’un adını içeren küçük tunç sikke dizileri bulunduğuna göre, dağlara egemenlik düşüncesi Persler için önemsenmiştir. Öte yandan Pers dönemi İÖ 4. yüzyıl bir Ephesos sikkesi üstünde bu dağ görüntülerinden oluşan harita görülmesi konuyu daha da öne çıkarmaktadır. Bu ayrıntıların kentin kaleleşmiş olabileceğini yeterince ortaya koysa da savunma duvarlarının varlığı, özellikle kentin batı tepelerinin küçük dere yatakları ile kesilmiş özelliği ile birlikte soruşturulmalıdır. Özellikle zayıf olan batı kesimde ve de öteki kesimlerde sur duvarı var mıydı? Surların yokoluş süreci için Aydın’ın yüzyıllar boyu kesintiye uğramayan taş bulma sorunu neden gösterilebilir. Nitekim kentin en batı ucunda, Kemer köyünün üstündeki kesimdeki surların sökülmesi sürecini canlı biçimde Hüseyin Hilmi Bayındır izlemiştir. Cevizli dağları üstünde Üçkoz tepesinin batı kesiminin kireç taşı içermesi ve burada kimi kesme taş yataklarının bulunması ile yine Ambarcık köyü vadisi içinde bulunan başka bir kireç taşı kaynağında kesme taş bloklarının gözlemlenmesi ise bizim klasik anlamda en azından Mausollos döneminde Karya’da beliren savunma duvarlarına benzer bir surun varlığını Tralleis’te varsaymamızı olanaklı kılmıyor. Ancak surların kerpiçle yapılmış olabileceği öngörüsü güç kazanıyor. Öte yandan Alinda ve Alabanda kentlerinin İÖ 4. yüzyılda surla çevrelenmiş yerleşimler olması, Beşparmaklar üzerinde Teylimasarı, Tekkeasar ve ova yüzünde de Karakale gibi kalelerin varlığı, Tralleis kentinde de aynı savunma standardının bulunabileceğini bildirmekten çok Menderes ovası ile sınırlı Mausollos dönemi savunma düzenini duyurmaktadır. Büyük İskender dönemine erişildiğinde kentin yine de araç gereç yığınağı açısından önemi kralın biyoğrafilerinde aktarılan bir durumdur. Ephesos’dan sonra kral, aşağıya Priene’ye inmiş ve Miletos kuşatmasını gerçekleştirmiştir. İskender’e bilgi aktaran coğrafyacılar ya da askeri strateji bilgisi sahibi kişiler Tralleis’in bir dönemeçte bulunuşunu yeterince anlatmış olacaklar ki burada bir kış boyunca kralın savaş makinaları bekletilmiş ve 333 yılının bahar aylarında Gordion’a gönderilmiştir. İÖ 4. yüzyılın karanlıkta kalan bir ayrıntısı da Tralleis’te tiyatro çevresinde 1883’de elegeçmiş aslında bir heykel altlığı olan Makedonyalı general Pleistarkhos yazıtıdır. Karya’da bir süre egemenlik kurmuş ve Latmos Herakleiası’nın Pleistarkheia diye adının değişmesine neden olan bu yöneticinin kentle ilişkileri ilginçtir. İÖ 4. yüzyılın son çeyreğine ilişkin bu evrede Pleistarkhos’un egemenlik alanın Karya’nın batı kesimi ile sınırlı gibi gözükse de belki de kendisine yöneltilen saygı, heykel nedeniyle; Tralleis’e dek etkisini genişletmiş olduğu savlanabilir. Hellenistik çağın kargaşası içinde içinde hem İskender’in ardında bıraktığı İyonya satrapları, hem de Pergamon’da beliren Philetairos hanedanı/dynasteia’sı hem de Seleukoslar’ın bölgede egemenlik girişimleri ile çalkantılar yaratsalar da ortak ata ve köken artık Makedonyalı bir etnik merkeze yerleşmişti. Büyük İskender’in manevi bütünlüğünü yarattığı bu süreçte Seleukoslar bölgede yarattıkları yeni kentleşmeler, synoikismos hareketleri ile önem kazanırlar. Nysa, Menderes Antiokheiası ve Laodikeia’nın yeniden kurulması, eski köy iskanlarından çıkarılarak polis karakteri verilmesi, vadinin güçlü yerleşimlerinin sayıca artmasını getirdi. Bu arada Alabanda’nın isim değişikliği ile Khrysaoris Antiokheiası olmasını Tralleis’in “Seleukeia” olması ile değişim sürdü. Tralleis başka ismlerle de anılıyordu. Bunlardan “Euantheia”, “Polyantheia”, “Erymna” gibi isimler kentin özellikleri açısından olağan sayılsa da geç dönem yazarlarının verdiği Kharaks adı, büyük olasılıkla az doğudaki Akharaka adıyla bir karışıklıktan kaynaklanıyor gibi gözüküyor. Euantheia ve Polyantheia kentin çiçeklerle kaplı bahar aylarının karşılığıdır. Kentin doğasından ötürü İyi-çiçekli ve Çok-çiçekli diye tanımlanması boşuna değildir. Erymna ise güvenli/savunulabilir anlamında söylenmiştir. Seleukos egemenliği Tralleis’te krallar tarafından yazılmış mektup metinleri ile izlenir. Öte yandan Seleukoslar aşağıda, eski adıyla İdrias olan, belki de Khrysaoris diye kutsal bir yeri de içeren noktada Stratonikeia diye bir kentleşmeyi organize ettiler. Surla çevrili, eski akropolisinin de kente katıldığı bu yeni yerleşim Rodos ve güneyde Ptolemaios etkilerine karşı bölgenin en büyük askeri ordugahını içermekteydi. Mausollos döneminden beri süregitmekte olan güney denizlerinden Menderes vadisine dek Karya bölgesinin yönetim erkinin pekiştirme, askeri yapılarla donatma düşüncesinin yeni bir aşamasıdır bu. Bir arka vadide bulunan, doğudaki Akçay/Harpasos vadisine açılan yaylanın kenti Hyllarima daha Mausollos döneminden beri önemli bir polis olarak vardı, Seleukoslar bu kenti, belki de Stratonikeia ile birlikte yayla kenti olarak güçlendirmiş olmalıdırlar. Giderek pekişen Büyük Menderes vadisi egemenliği, Seleukoslar’ın “Orta Batı Ege”de de güçlerini artırmalarını getirmiş olmalıdır. Antiokhos II’nin İÖ 246’da Ephesos’ta ölüşünü Belevi’nde bir anıt mezarla süslemek, Miletos bouleuterionu, Sardes Artemis tapınağı yapım girişimi, Didymaion’daki tapınağın iç avlusunu tamamlamak hep Seleukos işleri olarak önem taşımaktadır. Seleukoslar olasılıkla İÖ 213 ile 188 döneminde Tralleis kentini hanedandan Akhaios ya Zeuksis eliyle yönetmişlerdi. İÖ 218/217 tarihinde Miletos ile Tralleis arasındaki bağlaşıklık antlaşması da kentin vadi içindeki öneminin bir sonucuydu. Seleukos egemenliğinin hangi yapılarla sonuçlandığı sorgusu bir Korint düzeni yapısı olduğu söylenen Asklepios tapınağına bakışlarımızı çevirebilir. Genel olarak Selukos akültürasyonu mimarlıkta Korint stilinin kullanılışı biçiminde ortaya çıkmıştır. Seleukos imzalı yapıların tümü de Korint biçemi ile yapılmışlardır. Bu öngörü ile kentin merkezinde yeraldığı bilinen Asklepios tapınağının Korint düzeninde olması, Seleukos egemenliği döneminde yapılmış olabileceğini gösterebilir. Tralleis’in isim değişikliği ve mektup güvencesi taşıması dışındaki önemini 190 yılındaki Magnesia savaşında Seleukoslar’ın yenilmesi gölgelemez. Bu tarihten sonra Roma destekli Pergamon basileia’sı/krallığı bölgenin hakimidir. Tralleis, Vitruvius adlı mimarın önemsediği tuğladan yapılmış, Pergamon krallığına ilişkin sarayı içerir. Bunun dışında kentin Pergamon krallığının ikinci dereceden sikkelerinin basım yeri olması ve özellikle de 12.6 gram ağırlığında, eşiti de 18 gram sularındaki Atina tetradrahmisi olan kistophorosların basımı, Tralleis’in ekonomik önemini vurgulamaya yetecektir. Hellenistik çağ boyunca Pergamon krallığı daha sonra da Roma’nın Küçük Asya eyaletinin sınırları içinde kistophoroslar önemini ve geçerliliğini koruyacaktır. Ekonomide yapılanma sürecini gösteren başka bir sektör heykeltraşlıktır. Pergamon krallığının gücünü pekiştiren Galatların yenilmesinin en önemli yansımalarından olan Zeus sunağının heykeltraşlık ürünlerinin Tralleisli sanatçıları çağrıştıran izler taşıması, kentin bilinmeyen bir yanını; belki de gelecekteki arkeolojik keşiflerle daha da artacak heykeltraşlık-kent ilişkisini ortaya koyacaktır. Zeus sunağının imzası olarak yorumlanan bir yazıtın son hecesine dayanarak, kabartmaları yapanların “Tralleisliler” diye bir heykeltraş grubu olması benimsenen bir ilişkidir. Ayrıca Tralleisli Apollonios ve Tauriskos’un yapıtı olan Farnese Boğası grubundaki üçgen şemalı figür tırmanışı da Zeus sunağı kabartmalarında benzer bir kompozisyonla karşılaştırılmaktadır (Resim:3). Öte yandan Prof. Dr. Ramazan Özgan, Milo Venüsü diye ünlenmiş yapıtın kaidesindeki yazıtın sanatçı adı ve doğum yerini içermesini yorumlamasına bakarsak bu kent Menderes üzerindeki Antiokheia adını kısa bir süre için almış olması bilinen Tralleis’tir. Bilindiği gibi kaidede son iki hecesi ile sanatçının adı, daha da önemlisi sanatçının doğum yeri yazılıdır (Resim:5) . Gerçekten de Hellenistik çağın Seleukoslar’a ilişkin çatışmalı evresi geçtikten sonra duru sayılabilecek Pergamon egemenliği dönemi boyunca kentte heykeltraşlık işleri hem içte hem de belli merkezlere ihraç biçiminde önem kazanmış gibi gözüküyor. Bu üretim bilgisinin en önemli kaynağı kentin kendisidir. 1899 yılının deprem etkilerini kentte azaltmak için girişilen inşaat, yenileme etkinlikleri sırasında Hacı Halil Paşa’nın Asar-ı Atika Kanunu’na karşı aldığı özel irade ile yaptığı çalışmalarda kent öreninden önemli sanat yapıtları elde edilmiştir. Vaia adlı bir Rum’un bulduğu Apollon Kitharodos gibi bir Nympha, Arkaistik Karyatid, Ephebos ve başka buluntular kentin şimdilik adresi tam belli olmayan bir merkezinde önemli sanat donatıları olduğunu göstermektedir. Bu sezgiyi daha önce elde eden Orient Comite bir kazı girişiminde bulunduysa da yalnızca Kaufmann’ın satın aldığı bir Hellenistik Knidos Aphrodite replikası olan sanat yapıtından başka 1888’deki kazılar önemli bir sonuç doğurmamıştır (Resim:4). 1899 depreminin ardından gelen bu buluntu fırtınası Müzey-i Hümayun-u harekete geçirmiş ve Ethem bey tarafından kentte 1902 yılında kazılar yapılmış, yine üslup ve tavır benzerliği izlenen yapıtlar bulunmuştur (Resim:2). Bu iki kazı evresi ve arada kalan buluntu sürecinin bugün bizi yöneltmesi beklenen arkeolojik varsayımlar şöyle sıralanabilir. Bir kere Hellenistik kökenli replikaların çokluğu kentte donanımlı bir merkez ve çevre bulunduğunu göstermektedir. Apollon heykeli için bulunduğu yer olarak gösterilen Dionysos tapınağı mimarlık tarihi için gerçekten önemli midir? Hellenistik çağdan bir merkez ise yeri hakkındaki ilk arama tarama, pek de bilimsel olmayan hedef, 1888 yılında Orient Comite tarafından konmuştur. Çınarlı kabartma bir kurban sahnesi , bir kurban sunumu/hekatombe dile getirmesi açısından bir sunak ve ona bağlı bir tapınak çevresindense, bu merkez neresidir? Buluntu grubu Hellenistik çağın sonuna doğru kentin donatılarını görkemli biçimde ortaya koyduğuna göre bu heykelleri çerçeveleyen mimari çevre de orada bir yerlerdedir. İsa’nın doğumu yıllarında ise Tralleis Roma diktatörü Caesar için özel bir anıt düzenlemesine sahip kentlerden biridir. Adındaki değişikliklerden biri de bu dönemde karşımıza çıkar ve kent Kaisareia olarak adlandırılır. Bu ayrıcalık Augustus’tan, depremle yıkılmış Tralleis’i onartma girişimiyle gerçekleşir. Tralleis’in uydusu Zeus Larasios’un tapınağının bulunduğu Karagözler yaylasında bulunan bir yazıt, kentin depremle yıkılması ve de Khairemon adlı bir yurttaşın Kantabrialar’da bulunan Augustus’a ulaşarak kentin yenilenmesi isteğini iletmesi olayını yansıtmaktadır. Tralleis bu yurttaşını, Khairemon’u yaptığı işten ötürü onurlandırmıştır ve bir heykelini dikmiştir. Sözkonusu heykel altlığı 1970’lerin ortalarında Karagözler yaylasında sağlam biçimde durmaktaydı ve yüzyıllar sonra, bu ayrıntıyı, heykel kaidesi üstündeki yazıtı kaleme almış Myrinalı tarihçi Agathias’ı doğrulamaktaydı. Bir başka yazıtta ise Augustus kentin kurucusu/ktistes olarak anılmaktadır. Augustus döneminin deprem onarımlarına en büyük tanıklık Üçgözler diye bilinen büyük gymnasium yapısı olsa gerek. Ayrıca su iletim sistemi erken Roma döneminin iyileştirmelerinden biridir. Tralleis’in önünden geçen, Ephesos’tan başlayan M. Aquillius askeri yolu ise kentin bir başka önemli kazancıdır. Kentin nitelikli kil yataklarına sahip oluşu da taş sıkıntısı çekilen Tralleis’te önemli bir sektör yaratmış gibi gözüküyor. Pergamon krallarının tuğladan sarayı anımsanırsa çevresinde çay taşından daha ileri yapı malzemesi bulunmayan Tralleis, taş ithal ettiği gibi eski yıkıntıları da değerlendirmekte becerikli davranmıştır. Üçgözler kalıntısında görülen travertenler vadinin doğusundan getirilmiş olabilir. Mermer içinse en yakın nitelikli kaynak Thoraks/Gümüş dağıdır. Daha sonraları, Hadrianus döneminde kente gelmiş Marmara mermerlerini saymazsak kentin kireç taşı kaynağı Aydın dağlarıdır ve iri kristalli, mavimsi bu taş; plastik uygulamalara pek karşılık vermez. Üçgözler’deki pek çok yapı taşı ise eski anıtlardan derlenmiştir. 27 yılının depremi ile yerle bir olmuş pek çok anıt yeniden yapı malzemesine gymnasiumun gösterdiği gibi hızlı ve zorunlu biçimde dönüşmüştür. Kil yataklarının varlığı ise kente gelen İtalik C. Sentius’un bir terra sigillata/mühürlenmiş toprak (çanak çömlek) endüstrisi kurmasını sağlamıştır. Öte yandan Edictus Diocletiani/Diocletianus Yasası’nda fiyatı belirlenen ürünler arasında “Pellis Tralliana”, markalaşmış bir deri endüstrisinin bulunduğunu göstermektedir. Hellenistik çağdan beri üretimde olan Tralleis, Roma çağında daha da büyük bir endüstri alanı kazanmıştı. Hadrianus dönemine dek gelişimini türlü yapılarla sürdüren kentin yazıtlardan pek çok ayrıntısı bilinebiliyor. Bunlardan biri Artemidoros ve Diogenes’in yaptırdığı krypto peripaton denen Dor düzenindeki bir sundurma yapısıdır. Nerva döneminde yapılmış olan bir hamam iyileştirme etkinliği imparatorların kente eğilmesini bildirmektedir. Nerva adına Khresimos adlı bir taşocağı yöneticisi gymnasiumda caldariuma mermer kaplamalar yaptırmıştır. Ayrıca kent surlarının onarımı ya da bir bölümünün yapımına ilişkin yazıtlar bulunmaktadır:Metrodoros 2 plethra ve Paionion da 2 plethra sur duvarı yaptırmıştır. Hadrianus döneminde Tralleis’in en önemli kültürel açılımı azatlanmış bir köle olan Phlegon sayesinde olmalı. Phlegon çeşitli yapıtlarıyla Hadrianus’un meraklarını karşılamış bir yazardır. Kente ilişkin bilgiler aktarmış olmasa da Hadrianus döneminin eğilimlerinden haber verir. Hadrianus dönemi kentin kuruluş öyküsü konusundaki asılsız aktarımların doğduğu dönemdir aynı zamanda. Hadrianus’un kurduğu Panhellenia kulübünün kuralı uyarınca tüm Akdeniz’deki kentlerin atalarının Yunanlı olduğunu kanıtlamaya çalışmaları bu türden asılsız öyküleri beslemiştir. Günümüz arkeolojisinin başına bela olan bu öyküler, savlar kanıtlanırsa kentlere Atina’daki Panhellenia oyunlarına katılma ayrıcalığını veriyordu. Tralleis’in yalnızca kağıt üstünde kökenini tartışılması, hele hele göç dalgasından neredeyse bin yıl sonra bu öykülerin araştırılması sırasında kentin tarihine Argoslular tarafından kurulduğu öyküsünün yapışmasına neden olmuştur. Marcus Aurelius’a ilişkin Tralleis sikkesinde Ktistes Tralleus/kurucu Tralleus diye bir Plinius’un Tralleis’te bir zamanlar Pygmeler’in yaşadığını söylemesi gibi (Naturalis Historia V 29, 109) İlkçağ insanının doğruluğu belli olmayan bilgileri bir araya getirme eğilimidir bu. Yukarıda değinildiği gibi Tralleis bir Karya yerleşimi iken Trakyalı bir oba/phyle tarafından iskan edilmiş olması daha tarihsel kanıtlara dayalı savdır. Dahası kent karmaşık bir nufus sergilemektedir. Hyssaldomos, Hekatomnos, Seikilos, Koibilos, Ordomos gibi kişi adları kentin Karyalı köklerini gösterir. Tralleisli Seikilos’un mezartaşı ise müzik dünyasında çok ünlü bir buluntudur. Aydın’da bulunarak dönemin Osmanlı Aydın Demiryolları Şirketi genel müdürü ve başmühendisi Edward Purser’a armağan edilen sütun, üzerinde bir mezar ağıtı ve notalarını içerir. Miras yoluyla Stockholm’e giden taş sonraki araştırmalarda geniş yer bulmuş ve Yunanistan’da eski müziklerle ilgilenen Petros Tabouris tarafından icra edilmiş bir CD’de yayınlanmıştır. İS 178 depremi etkileri Tralleis’e ulaşmış mıydı? Ancak 262 depreminin bölgedeki yıkımları tartışmasızdır. Bu evrenin Romanın ekonomik siyasal bunalım sürecinden yeni bir durulma, yenilenme dönemi olan Hıristiyanlığı benimseme evresine geçişe rastladığı unutulmamalıdır. Kent yıkıntı mıydı? Bu evrede su iletimi sisteminin onarıldığı bilgisi elimizdeki bir yazıtla doğrulanmaktadır. 300 stadia uzunluğundaki su iletim sistemini Lucius Caelius Montius adlı proconsül 350 yılı sularında yeniletmiştir. 6. yüzyıl kentin bir tür “Rönesans” dalgası altındaki önemini gösterir. Su kaynakları yenilenmiş ve önemli kişilikler yetiştirmiş olan Tralleis, İS 6. yüzyılı mutlu geçirmiş gibi gözüküyor. Günümüzde algılanması gereken en önemli ayrıntı da kalıntıların yaklaşık bu evrede son biçimini kazanmış olmasıdır. Epilepsi alanında uzman doktor Aleksandros ile Megali Ekklisia/Büyük Kiliseyi Miletoslu İsidoros ile birlikte inşa edecek olan paraboller bilgini Anthemius’un bu dönemde yetişmiş oluşunun kentte yansımaları olmalıdır (Resim:6). Çömlek endüstrisi de bu dönemde son ürünlerini vermektedir. Kentteki yalnızlaşma ve terkediliş süreci, şimdik kaynakları sağlıklı biçimde incelenmemiş olsa da; genel olarak kabul edildiği biçimiyle İS 7. yüzyılda artan Arap akınlarıyla başlamıştır. 12. yüzyılda Bizans askeri yolları üstünde yeralan Tralleis’in imparator Andronikos Paleologos eliyle yeniden iyileştirilmesi, kentin canlanmasına, su kaynaklarının yenilenmesine neden olmuşsa da izleyen evrede vadide beliren Menteşeoğulları ve akrabaları Aydınoğlu Türkleri, 1282 yılında bölgenin yeni sahipleri olacaklardır. Tralleis’in sönüşü ve küçülmesi ile ilgili bir olasılık günümüzde Sanat Okulu diye bilinen eski Mekteb-i İdadi ile Çengeloğlu Tahir Paşa’nın konağının yeraldığı uç düzlemde aranabilir. Burayı bir yukarı kale olarak alırsak ve buna daha sonradan yarım yamalak tanıklık eden Evliya Çelebi’ye bakarsak; kentin aşağısı, Hükümetönü Avlusu denen yer, günümüzdeki vilayet konağından Gümrükönü hanı ile Nazilli köprüsü arasına dek inen bir alt basamak olabilir. Burada şimdi yerinde olmayan bir Aydınoğlu dönemi Ulucamisi, yeni keşfedilmiş bir Aydınoğlu dönemi hamamı ile Alihanbaba türbesi ve Merkez karakolu yapısı altında kalıntıları bulunan büyük bir kilisenin tanıklığı bizi yönlendirebilir. Eğer Bizans ve geçiş dönemi Aydınoğlu Güzelhisarı arkeolojisi yapılacaksa bu alanda gözlemler artırılmalıdır. ......................................................................................... Kaynaklar: -Dr. Süha Göney, Büyük Menderes Bölgesi, İstanbul Üniversitesi yayınları no:1895, İstanbul 1975 -Şükrü Tül, “Prehistoric Settlements on the Meander Plain” Appendix I, ed. E. Oustinof, Prehistoric Aphrodisias I-II, M. S. Joukowsky, 1986. -Recep Meriç, “Pre Bronze Age Settlements of West-Central Anatolia”, Anatolica, Vol.19 (2000), s:143-147. -Engin Akdeniz, Neolitik ve Kalkolitik Çağlarda Büyük Menderes Havzası’ndaki Kültürel Yapılanma ve Orta Kalkolitik Çağ Problemi", OLBA ,VI (2002), s:59-76. -Engin Akdeniz, Büyük Menderes Havzası’nda Prehistorik Yerleşim Dokusu , Belleten, Sayı:245 (2002). -Engin Akdeniz, Prehistorik ve Protohistorik Çağlarda Aşağı Büyük Menderes Havzası’ndaki Yol Şebekesi Hakkında Bazı Gözlemler, Aydın Kültür Sanat Bülteni, Ekim-Kasım 2000. -Engin Akdeniz, “Aşağı Büyük Menderes Havzası’nda Jeoarkeolojik Değişimler”, Aydın Kültür Sanat Bülteni, Nisan-Mayıs 2001. -Engin Akdeniz, “Neolitik Çağda Aydın ve Çevresi”, Aydın Kültür Sanat Bülteni, Haziran-Temmuz 2001. -Christine Eslick, “Middle Chalcolitic Pottery from Southwestern Anatolia”, American Journal of Archeology, vol.84, No.1 (Jan. 1980), s.5-14. -Sevinç Günel, “Aydın Bölgesi Yüzey Araştırmaları Işığında Çatalkaya, Dedekuyusu ve Bahçetepe Höyükleri”, Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Sayı (2003), s:53-70. -Sevinç Günel, “Yüzey Araştırmaları Işığında Aydın Yöresi Kültürel Gelişiminde Erken Dönemler”, Türk Arkeoloji ve Etnografya Dergisi, Sayı.4 (2004), s:1-12 S. Günel, "Batı Anadolu Bölgesi Tarihöncesi Dönemlerine Yeni Katkılar", Belleten CLXVII (2004), 719-738 S. Günel, "Aydın Bölgesi’nde Prehistorik Bir Merkez: Köprüova", OLBA IX (2004), 1-20 S. Günel, "Aydın Bölgesi Yüzey Araştırmaları: Erken Dönem Yerleşmeleri ve Buluntuları Işığında Kültürel Gelişimi", Anadolu (2004), 95-114 -Ünsal Yalçın, “Hititlerde Demir”, Uluburun Gemisi-3000 yıl Önce Dünya Ticareti Ed. Ünsal Yalçın-Cemal Pulak-Rainer Slotta, Bochum 2006, s:495-504. -Annelise Peschlow-Bindokat-mit einem Beitrag von Susanne Herbrordt, “Eine Hethitische Grossprinzeninschrift aus dem Latmos”, Archælogischer Anzeiger, Heft 3 (2001), s:363-378. -E.H.Sturtevant, “The Tawagalawas Text”, The American Journal of Semitic Languages and Literatures, Vol.44, No.4, (1928), s:217-231. -S. Heinhold-Krahmer, Arzawa. Untersuchungen zu seiner Geschichte nach den hethitischen Quellen, Carl Winter Universitatsverlag, Heidelberg 1977. -Dr. G. Contenau, La civilisation des Hittites et des Mitanniens, Paris/1934 -Çetin Anlağan-Önder Bilgi, Protohistorik Çağ Silahları, Sadberk Hanım Müzesi yayınları, İstanbul 1989 -M. Erkan Fidan, “Waffen aus Metall von İhren Anfangen bis zum Ende der Frühen Bronzezeit aus dem İnneren Westanatolien”, Colloqium Anatolicum V (2006), s:91-106. -W.P.A. Thomae, “Emery, Chrome-Ore and Other minerals in the Villayet of Aidin, Asia Minor”, Transaction of the American Institute of Mining Engineers, Vol. XXVIII (1899), s:209-225. -Manfred O. Korfmann, “Geç Tunç Çağı’nda Troia”, Uluburun Gemisi-3000 yıl Önce Dünya Ticareti, Ed. Ünsal Yalçın-Cemal Pulak-Rainer Slotta, Bochum 2006, s:251-266 -Jeanny Vorys Canby, “Some Hittite figurinnes in the Aegean”, Hesperia, Vol.38 No.2 (1969), s:141-149. -Afif Erzen, İlkçağ Tarihinde Trakya, İstanbul 1994. -W. Ruge, Tralleis, Reel Encyclopaedie VI A2 (1937), 2093-2128. -A.W. McWicall, Hellenistic Fortifications from Aegean to the Euphrates, Oxford 1997. -O.Rayet-A.Thomas, Bir Karya Kenti Tralleis, Aydın [1997]. -A. Dumont, „Note sur des bijoux d’or trouves en Lydie“, Bulletin Correspondance Hellenique 3 (1879), s:129-30. -Ramazan Özgan, Die griehischen und römischen Skulpturen aus Tralleis, Asia Minor Studien, Band 15, Bonn 1995. -Ramazan Özgan, “İ.S.1. yüzyıl Tralleis Yontuculuğu”, 10. T.T.K. Kongresi, Ankara 1986 (1990). -Fjodor B. Poljakov, Die İnscriften von Tralleis und Nysa, Bonn 1989 -A.E.Raubitscek, “Epigraphical Notes on Julius Caesar”, The Journal of Roman Studies, Vol.44, (1954), s:65-75. -Simon Hornblower, Mausolus, Oxford 1982. -A. E. M. Johnston, “Maps on Greek Coins of the 4th Century B. C.”, Imago Mundi, Vol. 25, (1971), s: 75-76. -John Ma, Antiochos III and the Cities of Western Asia Minor, Oxford 2002. -Jon Solomon, “The Seikilos Inscription:A Theoretical Analysis”, The American Journal of Philology, Vol.107,No.4 (1986), s:455-479. -William Hansen, Phlegon of Tralles’- Book of Marvels, Exeter 1996. -W.R. Paton, “Antiochia Chrysaoris”, The Classical Review, Vol.13 No. 6 (1899), s:319-321. -Thomas Robert Shannon Broughton, “Some Non-Colonial Coloni of Augustus”, Transactions and Proceedings of the American Philological Association, Vol.66 (1935), s:18-24. -T.R.S.Broughton, “On Two Passages of Cicero Referring to Local Taxes in Asia”, The American Journal of Philology, Vol. 57, No.2 (1936), s:173-176. -Thomas Robert Shannon Broughton, “A Significant Break in the Cistophoric Coinage of Asia”, American Journal of Archeology, Vol.41, No.2 (1937), s:248-249. -Thomas Robert Shannon Broughton, “Some Non-Colonial Coloni of Augustus”, Tranactions and Proceedings of The American Philological association, Vol. 66 (1935), s:18-24. -Barbara Barrell, Neokoroi:Greek cities and Roman Emperors, Leiden 2003. -A. E. M. Johnston, “Maps on Greek Coins of the 4th Century B. C.” Imago Mundi, Vol. 25,(1971), s:75-76. -A. E. M. Johnston, “The Earliest Preserved Greek Map: A New Ionian Coin Type”, The Journal of Hellenic Studies, Vol. 87,(1967), s:86-94. Saadet Onat, “Aydın ilinin Dalama Bucağına Bağlı Şahnalı Köyü Civarında Bulunmuş Olan Kistoforlar”, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, Cilt XVII, Sayı:1-2 (1959) s:139-144. -Hasan Malay, Hellenistik Devirde Pergamon ve Aristonikos Ayaklanması, İzmir 1992. -Barbara Burrell, Neokoroi:Greek Cities and Roman Emperors, Leiden 2003,s:130-132. -Rafet Dinç-Hakan Özkan-Turan Takaoğlu, “Tralleis Kazı çalışmaları 1997-1998”, Arkeoloji ve Sanat, Sayı 95 (2000). -Rafet Dinç-Erkan Dede, “Tralleis 1999 Kazısı Sonuç Raporu”, Arkeoloji ve Sanat, Sayı:114 (2003). -Rafet Dinç, Tralleis Rehberi, İstanbul 2004. -Rafet Diç-Guy Meyer, “Melanges de cultures et de populations a Tralles d’apres deux nouvelles inscriptions”, Mediterraneo Antico, Anno VII Fascicolo I (2004), s:287-315. -Funda Ertuğrul, “Tralleis'de bulunan bir kremasyon kabı”, Arkeoloji ve Sanat Sayı:120 (2005). A.E.M.Johnston, “The Earliest Preserved Greek Map:A New Ionian Coin Type”, The Journal of Hellenic Studies, Vol.87, (1967), s:86-94. -Lou Bengisu, “Torrhebia Limne”, Arkeoloji Dergisi II (1994), s:33-43. -Barbara Barrell, Neokoroi:Greek Cities and Roman Emperors, Leiden 2003. -Prof. Dr.Işın Demirkent, Bizans Tarihi Yazıları-Makaleler -Bildiriler-İncelemeler, İstanbul 2005. -Paul Lemerle, L’Emirat D’Aydin Byzance et Occident-Recherches sur “La Geste D’Umur Pacha”, Biblioteque Byzantine, Paris 1957. -[Evliya Çelebi], Evliya Çelebi Seyahatnamesi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi Bağdat 306, Süleymaniye Kütüphanesi Pertev Paşa 462, Süleymaniye Kütüphanesi Hacı Beşir Ağa 452 Numaralı Yazmaların Mukayesesi Transkripsiyonu-Dizini, Hazırlayanlar Yücel Dağlı-Seyit Ali Kahraman-Robert Dankoff, 9. Kitap, YKY, İstanbul 2005. -Suraiya Faroqi, “Camels,Wagons and the Ottoman State in the Sixteenth and Seventeenth centuries”, International Journal of Middle East Studies, Vol.14, No.4, (1982), s:523-539. -Alfred Philippson, Reisen und Forschungen im westlichen Kleinasien, Gotha 1911. C.Humann-W. Dörpfeld, “Ausgrabungen in Tralles”, Athenische Mitteilungen, Vol 18 (1893), s:395-413. -Edhem Bey, “Fouilles de Tralles (1902-1903)”, Bulletin Correspondance Hellenique, Vol.28 (1904), s:54-92. -Emin Yener-Mustafa Kenan Özkan, “Aydın Merkez Alihanoğlu İsmail Türbesi Yanındaki Roma Mezarı Kurtarma Kazısı 1996”, VIII. Müze Kurtarma Kazıları Semineri, Ankara 1997 s:219-233. -Mustafa Kenan Özkan, “Aydın-Tabakhane Hamamı Kurtarma Kazısı”, VIII. Müze Kurtarma Kazıları Semineri, Ankara 1997 s:279-301. -Mustafa Kenan Özkan, “Aydın-Hukukçular Sitesi Osmanlı Devri Kurtarma Kazısı”, VII Müze Kurtarma Kazıları Semineri, Ankara 1997.

1 comment:

Anonymous said...

Degerli site yöneticisi,siteniz herkes için çok yararlıDell yetkili servislerihizmetlerinizin devamında başarılar dilerim.