Tuesday, October 21, 2008

Eisodos stin Drahya



Ayışığı altında bulmuşlardı kıyıyı, taşlıktı kıyı

Ay aydınlıktı, deniz lacivert bir çırpınışla uzayıp gidiyordu

Ak kayaların altında gölgeler vardı, bademler vardı

Bademler çiçek açmaya durmuşlardı hepbirden

Boz bir ot tutamı vardı kayaların dibinde

Gövermeye yeltenen kekiklere basmışlardı hep birlikte

Hepbirlikte gelmişlerdi Drahya’ya uzaklardan

Ermiş birinin türbesini anımsıyorlardı Makri’den

Makri’de bırakmışlardı birkaç ölülerini

Babaları erememişti kimilerinin kıyıya

Uzakta yeşil dağlar anımsıyorlardı karlı

Develerin soluğunu getirmişlerdi gece vakti

Soluklanıyordu develeri, çulları çuvallarıyla

Bir kaç çocuk ağladı kundaklarında

Uzun boyluydular bir kökten gelen

Yularları bırakıp denizi seyrettiler öylece

Ayaydınlıktı, ortalık aydınlıktı, deniz yakındı

Kararan kaleler var gibiydi adalarda

Adaların varolduğunu bile bile gelmişlerdi

Kıyıdan ötede büyük bir başka ada daha vardı

Doktorlar varmış, hastaneler varmış orada

Ne bilsinlerdi hastalığı, diriliği bilirlerdi

Bir ölümü bilirlerdi, bir doğumu bilirlerdi

Kıyıya indi biri, içilecek su gibi geldi deniz

Elini batırdı lacivert suya, ak köpüklere

Alnına sürdü, Drahya’ya ilk dokunuştu bu

Develer soluklandılar hep birlikte

Uzun boyunlarını çevirdiler denize doğru

Baktılar onlar da ayaydınlık sulara

Ak kayalara, kızıl topraklı yamaçlara

İlk dokunuşla Drahya açıldı böylelikle

Deniz açıldı, Bosporani toprağı açıldı

İndiler kıyıya birer birer, baktılar suya

Su köpürdü ayışığında, çoğaldı kayalara vurdu

Ay vurdu ışığıyla kayalara, tuz koktu

Gece bitti sabah oldu, Drahya kapılarında

Su buldular bir azmakbaşında

Su acı geldi sonra avuçlarıyla alıp

Sürdüler yüzlerine, kulak arkalarına

Alınları akpaktı gelenlerin, erkeklerin

Büyük kulaklarıyla duydular denizin sesini

Durup dinlediler lodostan gelen esgini..

No comments: